Mahmut Çavuş amcamıza rahmet,yakınlarına
başsağlığı dileriz.
Irbık Ülüğü hikayesi yan son başlıkta...
“Aykırı Tarihçi Ayşe Hür merak ettiklerimizi
gün yüzüne çıkarmakta çok başarılı....
"Kemalist Sureler " başlığıyla 5 şubatta
Taraf'ta yayımlanan yazı ilgi ve bilginize sunulur.
Kulyanar.
1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O,
heyecanla Çankaya Köşkü’ne geldiği vakit,
Atatürk’ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve
şunları anlatmaya başladı. ‘Sabahleyin ilk
bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara
bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant
meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23
Nisan çocuklarına armağanı’ dedi. Kâğıtta
şöyle yazıyordu: Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi
saymak; yurdumu, budunumu özümden çok
sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Bu sözler, Türk çocukları tarafından o yıldan beri tekrarlanmaktadır. Vatanperver Dr. Reşit Galip,
evvelâ bir baba olarak bu hisleri duymuş; sonra da
Millî Eğitim Bakanı olarak okul çocuklarına bu andı
içirmişti.”
Bu satırlar Mustafa Kemal’in (o yıllarda henüz
Atatürk soyadını almamıştı) en yakın çalışma
arkadaşlarından Afet (İnan) Hanım’a ait. Sözü
edilen ant ise tahmin edeceğiniz gibi, o tarihten beri çocuklarımızın her sabah derse başlamadan önce
hep bir ağızdan okudukları ve başta Kürt siyasal
hareketi olmak üzere aklı başında tüm kesimlerin kaldırılmasını talep ettiği ünlü “Andımız”.
Reşit Galip kızları için yazmış
Başka kaynaklardan öğrendiğimize göre dönemin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Reşit Galip’in bu icadı Mustafa Kemal tarafından çok sevilmiş ve Talim Terbiye Kurulu tarafından 10 Mayıs 1933 tarihli bir genelge ile bütün okullarda her gün tekrarlanması zorunlu kılınmıştı. 12 Mart 1971 Muhtırası’nın etkisiyle olsa gerek, 1972 yılında, “Öğrenci Andı”nın bir kelimesi değiştirilmiş, bir de koyu renkle gösterdiğim cümleler eklenmişti:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam,
küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu,milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım
Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın
yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç
durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu
Türküm diyene.”
1997’de, büyüklerimiz andı elden geçirme ihtiyacı
hissettiler nedense. “Yasam” kelimesi “ilkem” ile
değiştirildi, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun”
cümlesi sona alındı ve ant şöyle oldu:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem, küçüklerimi
korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi
özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe
durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım, Türk
varlığına armağan olsun. Ne Mutlu Türküm Diyene!”
Sekiz yılda 1280 kere
O günden beri bütün okul çocukları her sabah bu hamasi
cümleleri gırtlaklarını yırtarak söylemek zorundalar.
Yazılarımdan birinde (“Fitne, CIA, Jakobenlik, bilimsel
şüphecilik”, 9.10.2011) “Kemalist rejimin tüm pozitivizmine(!
) rağmen, hayatım boyunca tam 101.425 kere ezanla ibadete
davet edildiğimi hesapladım. Üstelik son 10 yıldır camili bir
sitede oturduğum için bu daveti bilmem kaç desibellik
mikrofonlardan haykıran, usulden nasibini almamış
müezzinlerden dinledim” demiştim de bazıları bana pek
kızmıştı. Şimdi de Kemalistleri kızdıralım: Yılda ortalama
160 öğrenim günü olduğunu varsayarsak, bir çocuk, ister
Kürt, ister Ermeni, ister Rum, ister Laz, ister Çerkes, ister
Fransız kökenli olsun çocuk sekiz yıllık temel eğitimi
boyunca 1280 kere ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım...”
demek zorunda. Bunun ideolojik bir beyin yıkama
olduğunu söylemeye herhalde gerek yok. Yine de
matematiksel olarak bakarsak, “Dindar kuşaklar
yetiştirmek” isteyenler Kemalist ideologlara göre
daha şanslı görünüyor. Yani yakın tarihte andımızı
kaldıramazlarsa çok telaş etmesinler.----
----------------
Diyoruz ki
AKP hükümeti kaldıracağız dedi ve sonra yan çizdi,
birçok konuda olduğu gibi.Bu yemini eden çocukların
niye büyüyünce hırsız,yalancı,tembel..vs olduğu bu
andın etkisizliğini ve yanlışlığını göstermiyor mu?
Yoksa Cumhuriyet Türkiyesinde herkes çalışkan ve
doğru sözlü mü?
Kulyanar
Çanakkale Zaferi
Kayalıparka uğradım bugün Konya'da.Büyükşehir belediyesi
bir büyük top ile birkaç çadır kurdurmuş,birkaç Çanakkale
savaşı dönemi asker kıyafetli gence yaralı makyajları yapılmış.
Duygulandım.Halkımız yaralı asker rolünde ki memurlarla veya
20 -30 lira yövmiyeyle tutulmuş gençlerle resimler çektiriyordu.
Ne asil bir davranış...
Sonra mantıklı düşünmeye zorladım kendimi...
Çanakkale'de zafer mi kazandık?
Kaç vatan evladını mezarsız bıraktık Çanakkale'de....
Sadece Gezlevi'den 75 gencin şehit düştüğünü söylerdi,1907
doğumlu dedem.
Okullarda Osmanlı aydınının 250 bin asker arasında kırıldığını
ülkenin bu yüzden geri kaldığını öğrendim.
Önderimiz askerlerine "Ben size ölmeyi emrediyorum "
diyerek savaşa sürmüştü...
Ve hep birlikte ölmüştük...
Sonra önderimiz 1923 te cumhurbaşkanı seçildi. Ölünceye kadar
cumhurbaşkanı kaldı.
Çanakkale'de babası ölüp yetim kalanlar sersefil oldular.
Çoğu çocuğa emmileri dede yetimi diye mal vermediler.
İnsaflı emmiler yeğenlerini kendi çocuklarından ayırmadılar.
Düşman Çanakkaleyi geçemedi...
Padişahı Halifeyi yok edemedi. Ezanları susturamadı...
Ben Çanakkalenin geçilemezliğine inanmıyorum.Çanakkale geçildi.
Uğruna şehit olunan islami prensipler yok artık devlet hayatında.
Ne padişah kaldı ne halife!
Ezanı bile 1950 ye kadar susturdu hükümetlerimiz...Yani uluslarası
dili olan Arapçayla okutturmadı.
Yöneticilerimiz Türkçe ezan davetine uysalardı "Eyvallah" diyecektik...
Ama " Kabe Arabın olsun
Bize Çankaya yeter"
anlayışıyla yeni bir din oluşturma çabasına girdiler.
Eğer İngiliz ülkede yönetimi ele geçirseydi bu değişiklikleri yapar mıydı bilinmez.
Ülke geri mi kalırdı bilinmez.Ülke sömürge mi olurdu bilinmez.
İngiliz dominyonlarına Kanada'ya ve Avustralya'ya imreniyoruz ama bu gün?
Kendi emeğimizle kendi gücümüzle kendi paramızla İngiliz'in istediğinden
fazlasını halkımıza zulmederek gerçekleştirdik...Kötü mü yaptık. Yok canım ...
Ama Çanakkale'yi ardına kadar açık geçilir kıldık gönüllü olarak....
Hatta Avrupa birliği diye gönüllü olarak yarı bağımsızlığımızı hibe
etmeyi canı gönülden istememize rağmen kabul etmedi sömürgeciler.
Sizi sömürmek istemiyoruz mu diyorlar ne?
Kafamız karıştı değil mi?
Ne doğru ne yanlış bilinmez oldu...
İşte bu noktada derim ki eskiden de şimdi de "Yırtılan Deli Bekirin donu..."
Ölen fakir Anadolu halkının evlatları..
"Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir"
eskiden beri...Yani II.Mahmud'dan beri.
Önceden Osmanlı'da zorunlu askerlik yoktu...Şimdi de olmamalı..
Çanakkale savaşı sahneleriyle halkımızı tekrar cephelere sürmek
isteyen anlayışı kınıyoruz.
Hele Suriye ile Hele İran ile kimse bizi düşman etmeye kalkışmasın.
Gezlevi kasabası taşlı kurak,ağır killi topraklarıyla tarihte
bile düşmanların ilgisini çekmemiş,zaten kişi başına 200 metre kare
arazi düşüyor....
Kaybedecek birşeyimiz yok...
Bunu biliyor mal mülk arsa apartman sahipleri,kaçakçılar,devletin
sırtından geçinenler...Ülkeyi kendi çiftlikleri olarak gören zihniyet,
Çanakkale benzeri olaylarla yoksul halkı gaza getirip cepheye
sürerek,zenginlliklerini artırmak isteyebilirler.
Zenginleşmek için yüzde 98 vicdansız olmak gerek,vicdansızlar
da en çok savaş ortamında zenginleşirler.
Zengin ailelerin geçmişine bir bakın!
Bu ülkede biz de söz söyleyeceksek,vicdani ret
yasalaşmalı,isteyen silahlı askerlik yapmamalı.Kurulacak
paralı ordu zenginlerin vergileriyle finanse edilmeli.
Çanakkale'de şehit olan emmilerime dayılarıma dedelerime
rahmetler dilerken,bu günki halimizi görerek hayal kırıklığı
yaşamalarını istemediğimden " Rabbim şehitlerimize rahmetini
artır." duam ile kapatıyorum.
Eğitim