İskandinav putçuluğu veya Odin dini Hıristiyanlığa yenik düşmüştür.
Kral Olaf Hıristiyanlığı yaymıştır. Kral Olaf Norveç kıyıları boyunca dolaşmakta ve adalet dağıtmaktadır. Gemide vakur kızılsakallı,iri ve dinç bri yabancı görürler. Yabancı bilge tavırlarıyla kralla sohbet eder.
“Bu memleketi,böyle güzel ve bereketli kılmak için Thour ne sıkıntılı günler geçirmiştir. Kötülerle vahşi savaşlar yapmıştır.Siz Thour’u şimdi kenara atmak istiyorsunuz,Kral Olaf dikkat ediniz.” Yabancı kaybolmuştur.
Bu olay bu dinin hüzünlü sonudur.
ORTAÇAĞ VE HIRİSTİYANLIK
CARLYLE Hıristiyanlığı Dante’nin ilahi Komedya’sını ele alarak inceler.
Hıristiyan metafiziği ve ahlakı nedir? Cehennem,Araf,Cennet, tabiat üstü bir dünya katedralidir.Ruhlar dünyasıdır.Ahlak olarak hoşgörü ve af dinin güzellikleridir.
Araf temizlenme dağıtır.Cehennem korkunç,..Nedamet de insanı temizler,nedamet Hıristiyanlığın en işlevsel faktörüdür.Ama bu durum af senedi satışlarıyla istimrar edilmiştir.Bu dinin intihar etmesidir.LUTHER bunun için dehşetle ayağa kalkmıştır.Reform,İngiliz presbiteryenliği,Fransız ihtilali hep birbirinin devamıdır.
Luther af kağıtlarına karşı çıkmasaydı,dünyada her şey başka türlü olacaktı.
YENİ ZAMANLAR VE…
Cesaret putçu medeniyetin,merhamet Hıristiyan medeniyetinin esas faziletidir.Tezat vardır ama her ikisi de hakikattir.
Yeni zamanlarda nasıl bir metafizik ve ahlak ,ne şekilde bir dünya nazariyesi ve yaşama kaidesi çıkaracağız.Bu konuda kati bir tahmin yapmıyor Carlyle.
Avrupa medeniyeti; putçuluk,Hıristiyanlık ve Carlyle nin adını söylemediği yeni zamanlar medeniyetine dayanıyor.
KAHRAMANLAR
1.İskandinav Mitolojisi
Bu mitolojinin metafizik ve ahlaki değerleri üzerinde eski zaman putçuluğu bahsinde durmuştuk.
Cemiyetler kahramanlara tapma dini üzerine kurulmuştur. İnsanlar var oldukça kahramanlara tapma devam edecektir. Her ne kadar büyük insanların varlığı inkar ediliyorsa da , büyükler açıklamalarla küçültülüyorsa da…
Şimal-Kuzey mitolojisinin baş karakteristiği tabiat eserlerini, sahıslandırmasıdır. Tabiatın karanlık ve düşman güçlerini “Jötunlar” devler şeytanımsı sert kıllı iri varlıklardır. Don ateş,fırtına bazı jötunlardır.Yaz sıcağı,güneş ise tanrılardır.Tanrılar gökte jötunlar uzaktadır.
Odin baş tanrıdır.Onun bir kahraman olduğunu sanıyoruz.Odin İskandinav harflerini icat ederek tanrılaşmıştır. Thor yaz sıcağıdır.Şeytanlar ülkesine gider.Buz devlerini hırpalayan tanrıdır.
Shakespeare nin bazı eserlerinde bu mitolojik dinin değerlerini görürüz.
PEYGAMBER KAHRAMAN MUHAMMED
Muhammedin düzmece bir peygamber olduğu fikri savunulamaz. Tanrıdan emir getiren melek süsü verilen güvercinlerin Muhammed’in kulağında bezelye taneleri aramaya alıştırıldığı fikri gülünçtür,acınası iddialardır.
O Tanrı habercilerinin en yenisi ve sonuncusu değil midir? Onun sözlerinde ve işlerinde sahtelikten eser yoktur.Bir nafilelik bir taklit izine rastlanmaz.
Sicilyalı Diodero,Kabe’yi İsa’dan yarım asır önce mukaddes bir mabed olarak zikreder.Hacer-i esved’in gökten düştüğünü belki görenler vardır.Zemzem Hacer in İsmail le bulduğu kaynaktır.Osmanlı Padişahlarının gönderdiği siyah örtüyle örtülü kabe ve yanındaki zemzem islamın değerlerindendir.
Mekke kabenin ve zemzemin bulunduğu şehir olup,merkezi bir konumdaydı ve aristokrat bir cumhuriyetle yönetilirdi.
Ebu Talip ile yeğeni Muhammed i misafir ettiği söylenen Nesturi keşişi Sergius bir çocuğa ne öğretebilir ki? Muhammed 14 yaşındaydı henüz okuyup yazmıyordu,yabancı dil bilmezdi.
Ama Suriye seyahatlerinin Muhammed için,bu zeki kabiliyetli çocuk için çok şeylerin başlangıcı olması muhtemeldir.
Muhammed ciddi ve samimiydi.Arkadaşları ona “El Emin “ derlerdi.Sevimli munis şen ve latifeci bir insandı.Çok tatlı bir gülüşü vardı.
Güzel zeki namuslu bir çehresi,esmer taze bir rengi,parlak gözleri vardı.Kızdığında alnında kabaran damar da çok severim.Bu damar Haşimilerin bir alametiydi.
İkbal ve dünya malına ilgisi yoktu.Ramazanlarda dağların sessizliğine sığınır,düşünürdü.
40 yaşında karınsa Allah’ın büyük olduğunu putların tahta parçalarından ibaret olduğunu söyledi. Allah bizi yaratmıştı ve koruyordu.O bize ölüm gönderse bile onu en iyi şey olarak kabul etmemiz gerekirdi.
Goethe der ki; “Eğer Müslümanlık bu ise biz hepimiz Müslüman olarak yaşamıyor muyuz?”
Müslümanlık Hıristiyanlığın müphem bir şeklinden ibarettir. Müslümanlık kendi usulünce “benliğin yok edilmesini” istiyor.
Muhammed Mekke’den 200 mil-350 km kadar uzakta Medine’ye hicret etmek zorunda bırakıldı. Çünkü putçuların putuna dil uzatmıştı. Mekke’de davasını ikna metoduyla yayan Muhammed Medine’de devletini kurup savaşlar yoluyla da yaymıştır.
Hıristiyanlığın sırf vaaz ve ikna yoluyla yayılması tabii ki daha güzeldir.Ama Saksonların Hıristiyanlığa daveti de Şarlman’ın kılıcıyla olmuştur.
Müslümanlığın kitabı “ bu bir mucizedir” dedikleri Kuran’dır. Herkes onu okumak ve hayatının ışığını ondan almak zorundadır.
Ben Sale’nin Kur an tercümesini okudum Karışık ve usanç vericiydi. En uzun fasılları baş tarafa koymuşlar,tarih sırasında olsaydı belki fena olmayacaktı.
Kuran’ın gökte yazıldığını söylemek zordur. O daha çok makamla okunmak için yazılmış dağınık nazım parçalarına benzer.
Muhammed mucize yapmaya muktedir değildir. Onun için Dünya bir mucizedir.
Muhammed aleyhinde çok şey söylenmiş olmasına rağmen zevk düşkünü değildi.Çok sade yaşardı.Arpa ekmeği yer su içerdi.Gösteriş ve kibirden hoşlanmazdı.
Hülasa Muhammed’in dini bir nevi Hıristiyanlıktır.Müslümanlık İskandinav putçuluğuna ilahi bir unsur katılması suretiyle meydana gelmiş bir dindir.
(Bu görüşler Carlyle aittir. Tarafımızdan doğru bulunmamaktadır.)
DANTE 12 mayıs 1840
1265 yılında Floransa’da cemiyetin yüksek tabakasında doğdu.İyi bri eğitim aldı.Beatris adında bir kıza aşık olmuştu.Beatris’in başkasıyla evlenmesi ve sonrası ölümü Dante’yi çok etkilemiştir.
Dante’nin partisi kaybedince memleketinden sürülür.mal ve mülküne el konur.O gurbette sefil bir hayat sürer.Bu sıkıntı içinde ölçülmez bir mistik nağme olan “İlahi komedya’”yı yazdı.
Ravenna şehrinde öldü.Floransalılar 100 yıl sonra kemiklerini istedilerse de Ravennalılar vrmediler.
“Ben Dante doğduğum şehirden kovulmuş olarak burada yatıyorum” beytinde gördüğümüz gibi Dante’nin şiiri bir nağmedir.
Dante cehennem,araf ve cenneti sembol olarak işlememiştir. O ortaçağımızın ,yeni Avrupa’mızın dinini ve iç hayatını bir musiki halinde vücutlandırmıştır.
Dante bize iman ve ruh vermiştir.
SHKESPEARE
Goethe Shakespeare için “eşyayı gören bir insandı” der.Eşyanın içi ahengini meydana koyan,tabiatın istediği şeyi çok kere kaba saba vücutlar içine gizlediği ahenkli fikri açığa vurduran odur.
Shakespeare’nin eserlerinde İngiliz tarihinin büyük çıkıntıları gayet iyi kavranmıştır.Orad her şey insicam içinde belirir.Bunlar birer destandır.
Azincourt muharebesinde yorgun bitkin askerleri “ Siz bütün azaları ingilterede yaratılmış cesur askerler” sözüyle vatansever yönünü gösteren Shakespeare nin eserlerindeki pencereden onun içindeki dünyanın ışıklarını fark edebiliriz.
O şüpheci değildi.Vatan sevgisinden az bahsetmekle vatansız,imandan az bahsetmekle şüphece değildi.
Warvickşire’nin fakir köylüsü Shakespeare,tiyatro müdürlüğüne yükseldi.Eserlerini verdi.Biz onu tanrılaştırmadık,ama Hindistan’a değişmeyiz.
LUTHER KNOXE PÜRİTENLİK
Luther;1483 de Eisleben'de doğdu.Sert çehreli fakat zayıf sıhhatli bir çocuktu.Çok ıstırap çekti
ERfurt'da yoldaşlık ettiği Alexis'i yıldırım çarptı.Luther Dünya'nın değersiz olduğunu bu olayla anladı...
ERfurt kütüphanesinde bulduğu latince İncil onun görüşlerini olgunlaştırdı.İnsanı kilise ayinlerinin değil,Tanrı'nın inaayetinin kurtardığını kavradı...
Luther'in cemaatinin de Papa X. Leon'un gönderdiği paragöz Tetzel'den af kağıtlarını satın alması olayları başlattı. Ona günah çıkartmaya gelenler,günahlarını almış oldukları af kağıtları ile öncveden affettirdiklerini söylediler...
Luther bu kağıtlarla hiç bir günahın affolmayacağını yüksek sesle bağırmak gereğini duydu.
1517 Yılında yapılan bu itiraza Papa yumuşak usüllerle karşılık verdi. Sonuç alamayınca sertleşti ve Luther'in eli ayağı bağlı olarak Roma'ya getirilmesini istedi
1520 de Luther halkla birlikte Vittenberg'de ki Elster kapısında Papa'nın emrini yaktı.
Luther, Papa'ya "Günahların affı dediğiniz,şey mürekkepli bir kağıt parçasından ibarettir...Günahları yalnız Tanrı affedebilir" karşılığını verdi
17 Nisan 1521 de Luther,Worms'da ki diyet meclisinde kendisini savundu. "İncilden getirilmiş deliller,yahut daha başka açık ve doğru bürhanlarla beni reddediniz.Başka türlü sözlerimi geri almam.Çünkü vivdana aykırı bir şey yapmak ne emin ne de ihtiyatlıdır.Allah yardımcımdır!"
Luther'i savunanlara protestan denilmiş, ve protestan katolik çatışmaları uzun süre devam etmiştir. Fakat çatışmalar Luther'in sağlığında başlamadı. Büyük bir sabır hoşgörü ve muhakeme gücüyle mezhepler arası çatışmayı önledi.
Luther'in memleketinde protestanlık soysuzlaşarak kısır bir davaya dönmüştür.Tartışmalar sürüp gitmiş, ve Wolter'cilik denen hale düşmüş,Fransız ihtilaline doğru kayıp gitmiştir.
İngiltere'de bir Puritenlik dini ortaya çıkmış,İskoçyalılar arasında Presbyterianisme adıyla yayılmıştır. "Bu din protestanlığın hakiki bir iman ,kalbin gökle hakiki bir anlaşması mertebesine ulaşmış tek safhadır"
presbyterinizmi Knoxe kurmuştur.Kendi milleti için yaptığıu şeye öldükten sonra dirilme denebilir
İskoçya endüstrisi,James Watt,Dawid HUme,Walter Scott ,Rabert Burns İskoçya püritenliğinin sonucudur... Protestanlık olmasaydı,onlar olamazlardı...
Knox ve arkadaşları Saint Andre şatosu alınınca kürek mahkumları olarak Loire kadırgasına gönderilir. Bir zabit veya papaz bir gün Knox'a bir Meryem Ana resmi gösterip saygı göstermesini istedi. Knox "Ana mı " dedi. " Tanrının anası mı? Bu asla ana değildir,Bu üzerine boya sürülmüş bir tahta parçasıdır." dedi... Resmi denize atarak " O tapmaktan ziyade yüzmek için yapılmıştır."
Mezartaşına şunlar yazılmıştır. " İnsanın yüzünden asla korkmamış insan burada yatıyor." O XVI. asırda yaşamış bir İbrani peygamberiydi. (benziyordu)
Kraliçe Marie bir gün Knox'a "Siz kim oluyorsunuz da Kraliçeye ders vermek iddiasındasınız" demişti. Knox ise, "Bayan bu memlekette doğmuş bir tebeayım" cevabını vermişti.
Knox'un affedilmeyen yanı tecavüzcü rahipleri krallartın üstüne çıkarmak istemesi olmuştuır...İskoçya hükümetini teokrasiye dönüştürmüştür...
EDEBİYAT ADAMI KAHRAMANLAR
Tanrı kahramanlar,peygamberler,rahipler eski çağlarda kaldılar.Edebiyat adamı kategorisi yeniçağların bir mahsülüdür. Onun yani edebiyat adamının öğrettiği şeyi bütün dünya yapacak ve gerçekleştirecektir.
Alşman filozofu Fichte; EDebiyat adamına insanlara durmadan ilahiyi haber veren rahip adını vermiştir. Goethe bunun örneğidir.
Edebiyat denen "Basılmış Söz Köpüğü" adi bir gözün tanıyamayacağı bir kılığa girmiş vaaz kitabıdır...Kitaplar bizim kiliselerimizdir.
Şüpheciliğin kol gezdiği bir asırda ,Johnson'ubir peygamber rahip yapan şey, samimiliği, tabiatın kalbinden çıkan sözleriydi.
O kendisinin dünyada namuslu bir geçim vasıtası elde etmek,açlıktan ölmemek için çok acı şartlar içinde uğraşan bir talebe olduğunu bilmiyor adeta bir şuursuzluk içnde O kendi milletine getirdiği İncil'inde "Çok iş görmek ve az bilmek lazım bu dünyada" diyordu... "Şüphenin ve Tanrıyı unutan sefil bir imansızlığın kenarsız ve dipsiz uçurumlarında boğulmayın" diyordu.
RAUSSEAU
Rausseau hasta çabuk müteessir olan,sükut etmesini bilmeyen birisidir. İçi yanan adam "Dumanını yemesini"bilmelidir. Rousseau da derinlik yahut genişlik yoktur,güçlüklere karşı sakin bir kuvvet yoktur.şiddet ve katılık kuvvet değildir.
Rousseau'nun kusuru ve sefaleti onun bencilliğidir.Bencillik diğer bütün kusurların kaynağı ve hülesasıdır.
Ama Rousseau analara yaptığı ihtiraslı hitaplarla eserleriylegerçekliğe temas edip gerçekliğe erişmek için savaşıyordu.
Onun çok öğülen edebi hünerlerini dikkate almıyorum. KitaplaRI da kendisi gibi sıhhate zararlıdır.
Fransız inkılabı incilerini Rousseau da buldu. Onun medeni hayatın sefaletine,vahşi hayatın üstünlüklerine dair nazariyeleri bütün Fransanın tam bir hezeyan haline düşmesine neden oldu. O dünyayı idare edenlerin bir büyük kısmının giyotinle başını kopartmıştı.
ROBERT BURNS
Kuru ve imansız 18. asırda Vauxhollde birdenbire parlamış,bir gök ışığı gibi bir kahramandır.Fakir bir İskoçyalıydı.
Onun en bğüyük meziyeti samimiliğidir. Şiiri içinde hayatı içinde bu bir hakikattir.
Kahramanlara tapma dini....Edebiyat adamları etraflarında bir nevi kahramanlara tapma dini yaratmışlardır.Çünkü dğünya düşünen ve görene itaat etmek zorundadır.
Kral Kahraman ,Kromvel Napolyon
22.05.1840
Cemiyete düzen vermekle görevli kral kahramanlık şekillerinin özetidir. Dünyada ki içtimai düzen müessesesinin iyi ve kötü olarak yaptığı iş ehil adamı bulmak veya bulamamak neticesinde ortaya çıkar.
Bir memleketteki en ehil insanın ülkeyi yönetmesi en kuvvetli hükümet demektir.
En ehil adam kalbi en doğru,en adaletli insandır. Ama ideal ameli hayatta hiç bir zaman tam olarak gerçekleşemez.
Ehil adamı bulmak için nasıl arayacağımızı bilmemek hazin ve korkunçtur. Kilisenin yanlışları,Luther'in itirazları,Fransız ihtilali....Ehil adamı bulmak çok zor...
Cromvell, Cambridgeshire'de çitçilik eden bazı tarihçilere göre İngiltere hamisi olmayı tasarlayan birisidir. Ama cromvellin hayatı bir tiyatro kitabı değil ki o bu rolü oynasın,Eğer Shakespeare gibi yeteneklere sahip olsaydık,Cromvell hakkında ki yanlışların çoğunu giderebilirdik.
Cromvellin yükselme hırsına dair iddialar bire hatadır.
Biz büyüklerin yükselme hırslarını abartıyoruz.Onların tabiatını yanlış algılıyoruz.Bizim anladığımız manada yükselme hırsı taşıyanlar zavallılardır.
Cromvell a Tanrı teveccüh göstermişti.O alacağını almıştı...Saçları kırlaşıncaya kadar hayatın doruğuna çıkıp ,öte yanda ki iniş yolunun ne kadar mahdut ve kısa olduğunu görünceye kadar tarlasını sürmek ve incilini okumaktan hoşnuttu. Yaşlanınca yaldızlı arabalar,katipler ilgisini mi çekmişti.?
Ölüm ,Tanrı divanı ve Ebed düşünen bir püritenin yükselme hırsı taşıdığını söylemek saçma değil midir?
Ama Tanrının kilisesinin istirap içinde oluşu, mensuplarına işkence edilmesi,Cromvellin ruhunu ağır bir yük altında eziyordu.Kimseden bir deva beklemiyordu ama,Tanrı bir gün yardım edecek bu yanlış ve haksız işler düzelecekti.
Sonunda Cromvell parlamentoya girdi. İsa incili kanununun yeryüzüne yerleşmesi için şiddetli bir mücadeleye girdi.İsa kilisesinin en sofu en aklı başında olanları yönetimde olmalıydı.
Neticede İngiltere,İrlanda,İskoçya Püriten parlamentosuna teslim oldu. Ama buralar nasıl yönetilecekti.
Cromvell,parlamentoya bunu sordu. Fakat usule aykırı olarak askerler, "Yaptığımız bütün muharebelere karşılık elimize bir kağıt parçası verilmesini istemiyoruz" dediler.
Parlamentonun bu yönetim işiyle ne karar veriği karanlıktır. Belki parlamento kendisini dağıtarak incil kanunlarını kilisenin uygulamasını istemiyordu. Cromvell ve subaylar bir tarafta,diğer azalar öbür tarafta.
Azalar bir ıslah projesi hazırlayıp sorunu çözmek istediklerini söylediler,ama Cromvell bu faaliyeti durdurup onların çıkıp gitmelerini emretti.
Cromvell iktidarı tam yetkiyle eline alıp yemin etti. Bir kaç defa parlamento toplandı ve tekrar dağıldı,
Cromvell kendi yönetimine der ki; " Tanrı davası milletler içinde muzaffer oldu.zaferin ışıklı tepesine ulaştık." Ama oüritenler hiç bir zaman bir kilise devleti kuramadılar.
1688 de Püriten isyanı yatıştı.Fakat tam birasır sonra protestanlığın üçüncü ve son perdesi, Fransa'da Fransız İhtilali adıyla tekrar açıldı.
Luther kilisede incile göre yürüyelim derken,Cromvell,kilisede ve devkette Ranrının hakikatine yürümeliyiz diyordu. Fransız ihtilali üçüncü perde olarak uygulayıcısını kral Napolyon da bulacaktı.
Napolyon yürüyüşüne "Tanrı ile beraber yürüyüş" derdi. Ama yaşadığı çağ,Tanrıya inanılmayan,her şeyin bir gizlilik ve yokluk telakki edildiği zamandı.
Hareket noktası incil değil şüphecilik ansiklopedileriydi.
Napolyonun kültür ve bilgisinden çok kuvvetli bir tabiat içgüdüsü vardı. Mısır seferinde alimler Tanrının olmadığını ispat için münakaşa etmişler ve yokluğunu çeşitli mantık oyunlarıyla ispatlamışlardı.
Fakat sonunda Napolyon; gökyüzğüne yıldızlara o çölün berrak gecesinde bakarak,"Çok güzel sözler,mösyöler bunları kim yaptı" der.
O Tanrısız mantığı kabullenmez.Tuileries sarayında ona ballandıra ballandıra eşyaları överler, Napolyon dudak büker. Bir makas ister.perdelerin birinden bir altın palamut keser, ve saray müdürüne; "bu altın değil kıtıkmış" der..
Napolyon Fransız ihtilalinde ortaya çıkan demokrasinin yokedilemez olduğuna inanırdı. Önceleri gerçek birdemokrattı. Anarşiye düşmandı.Gören bir gözü,cesaretli ve girişimci bir ruhu vardı.O Fransız ihtilalinin kendi kendisini yemesini durdurmak istedi.
Kral oldu,imparator oldu. Fakat daha sonra Fransız inkılabını yanlış yorumlayarak,ikbal hırsını Tanrılaştırdı.Hanedanlık kurmak istedi.
Fransada katolikliği tekrar kurmak isteği katolikliğin etkisinin azalmasına yol açmıştı. Eser olarak Napolyon, duman ve aleve boğulmuş,ama yalnız bir saat sürmüş bir dünya hakimiyeti bıraktı.
Sainte- Helen'deki sürgün günlerinde Napolyon Dünyanın hala dönebilmesine Fransanın onsuz büyüklüğünğü sürdürebilmesine akıl erdiremiyordu.
Napolyon işe yaramaz hale gelmeden kırılmış bir büyük aletti
Kahramanlara tapma adını verdiğim bu çok büyük ve ağır geniş konuyu,insanlık yollarının gizli taraflarını bir kaç örnekle ortaya koymak istediğim bu çalışmamı dinlediniz sağolunuz...