Sayfa 1
Boncuklu İdi Saç Örgüleri
Mevlana Türbesinin yanında, Selimiye camiinin kuzey cephesi yaz aylarında ,sıcaktan bunalmış, yorgun ziyaretçilerle doludur. Caminin mermer sütunlarının arasında sanki sıraya dizilmişlercesine otururlar.
Bugün 15 Temmuz.Konya 36 derece ile en sıcak günlerinden birini yaşıyor.
Caminin gölgesine sokulup, oturacak yer bulmak için turistlerin yüzüne bakarak ilerledim. Arada bir aksakallıları görünce “Selamün aleyküm” diyerek selamlıyorum.
Dikkatimi zenci bir kız çekti. Yirmi yirmibeş yaşlarındaydı. Saçları onlarca belik halinde örülmüştü. O da bana gözlerini dikmişti. Ayıp olmasın diye “Hallo” deyip gülümsedim.
Oturduğu yerden fırladı.Şaşkınlıkla karışık büyük bir sevinç içinde “Herr Yanar” dedi. “Sind Sie Herr Yanar. Öğretmenim siz misiniz? Ben Yasmin”
Beynimde şimşekler çaktı. Gözlerimin önünde Frauen Grundschule’nin arkasındaki çocuk parkında ilk defa gördüğüm küçük kız canlandı.
“Evet” dedim. “Ja ich bin Herr Yanar,Dein Türkisch Lehrer.”
Aynen 1998 kasımında yaptığı gibi boynuma sarıldı. Bir fark vardı sadece.O zaman dokuz yaşında olan Yasmin, kucağıma atlamış, boynuma sıkı sıkıya kollarını dolamıştı.
“Öğretmenim” dedi. Seni hiç unutmadım. İch habe immer in Fürth gesucht,fakat bulamadım.” İki tarafına bakındı.Tekrar bana dönüp; “Got sei dank. Jetz sind wir mit zusammen in Konya.” Geriye döndü bağırdı. “Hey Parvez! Schau mal. Das ist mein Türkisch Lehrer,Herr Yanar.”
Erkek arkadaşıymış.Parvezin babası Afganistanlı bir doktor olup,Almanya’da çalışıyormuş. Mevlana hayranı olduğundan oğlu ve Yasmin’le birlikte ziyarete gelmişler.
Bu sırada sözleştiğimiz arkadaşım geldi. Onu liseden arkadaşım olan bir doktora götürecektim. Yasmin’den akşama görüşmek üzere müsaade isteyerek ayrıldım.
Fakülte hastanesi dolmuşuna bindik.Oturdum. İşte yine Fürth’deyim. Öğrencilerimle kadınlar caddesi ilkokulunun arkasındaki parktayım. Kocaman meşe ağaçlarının üzerinde sincaplar oynaşıyor. Zaman zaman üzerine bastığım pelitler veya kabuklar çatırdıyor. Biraz endişeliyim.Öğrencileri teneffüs bitiminde sınıfa sokmak epeyi zor olmakta. Bu öğleden sonraki anadili derslerine sadece yabancı öğrenciler kalıyor. Alman öğrenciler saat 13 te son zil çalınca evlerine gidiyorlar. Türkler,İspanyollar,Yunanlılar,Bosnalılar ise isteğe bağlı anadil derslerine kalabiliyorlar. Öğrenciler isteğe bağlı olan bu dersleri çok fazla ciddiye almayıp,teneffüsleri mümkün olduğunca uzatmak istiyorlar. İşte Selçuk ve Şeyma salıncaktalar,Ali,diğerleriyle futbol oynuyor. “Haydi” diyorum ” Haydi derse gidiyoruz. Çabuk!” Oralı olmuyorlar.Belliki teneffüsü yine uzatmak zorunda kalacağım.
“Siz Türk öğretmen misiniz?”
Sayfa 2 Birisi bana sesleniyordu. Döndüm.Orta boylu,koyu esmer bir kadın.Biraz daha yaklaştı. “ Türk öğretmen siz misiniz.?” diye tekrarladı sorusunu. Cevapladım.Haftada dört saat Türkçe anadili dersi verdiğimi,ayrıca normal ders saatlerinde yani öğleden önceleri ise “İslam “ dersini okuttuğumu anlattım.
“ Acaba benim kızıma da ders verebilir misiniz?”
“Tabii,görevimiz bu.Nerde kızınız?”
Az geride bana dikkatle bakan iri gözleri ışıl ışıl bir zenci kız duruyordu. Saçları uçlarında renkli boncukları olan, onlarca belik halinde örülmüştü. Benim kendisine baktığımı görünce,gülümsedi. Annesi şaşırdığımı görmüş olmalı ki ; “Babası Amerikalı.” Dedi.” Asker. Yasmin aslında Almanca ve İngilizceyi çok iyi bilmekte. Dersleri de çok güzel. Ama içimde bir burukluk var.Kızıma Türkçe öğretemedim. Malum gün boyu işteyim. Şimdilik bir mesele yok. Ama ben mutlaka Türkçe de öğrenmesini istiyorum. İlerde büyüyünce Türk olmak gibi bir seçeneği de olsun. Kendisi bilir,ister Amerikalı,ister Alman,isterse Türk olsun.”
Durakladı.Gözleri dolmuştu. Gümülcine’nin Rodop dağları eteklerindeki gül bahçelerini hatırladı gibi geldi bana. Yunanistan Türkü olduğunu söylememişti ama,ben öyle düşündüm.
“Biz” diye devam etti.” Batı Trakya’da Türkiye özlemiyle büyüdük. Birkaç defa eşimle birlikte,Gümülcine ve İskeçe’yi ziyaret ettik.Oradan İstanbul’a uzandık. Güney Anadolu’nun iklimine bayıldık. Nasip olursa eşim emekli olunca oaralarda bir yere yerleşmeyi düşünüyoruz.”
“ Şimdi derse gitmem gerekir ” dedim. “Yarın saat onda gelebilirseniz, görüşmemizi tamamlayabiliriz,ben Yasmin’i şimdi derse götürüyorum.Saat beşte bitecek dersimiz.”
“Danke” dedi. Affedersiniz.Teşekür ederim diyecektim. Yarın görüşürüz.”
“Yarın görüşürüz.” Öğrencilerle okul kapısına yöneldik.Yasmin’nin elinden tutmuştum. Diğer öğrenciler merakla ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı.
Sınıfta öğrenciler yerlerine oturunca, Yasmin’i tanıttım.
“Bakın” dedim.Yeni arkadaşınız Yasmin.Birlikte Türkçe öğreteceğiz.”
Ali itiraz etti .” Öğretmenim,bu zenci kız neden Türkçe öğrenecekmiş.”
“Yasmin bizim gibi Türk dedim. “ Ama Türkçe öğrenme fırsatı olmamış,kısa sürede yardımınızla Türkçe’yi konuşabilecek.”
“Hıh ,Zenciden de Türk olur muymuş.” Mırıltıları duyuldu.
“Niye olmasın?” dedim. Eğilip Yasmin’i yanaklarından öptüm ve yerine oturttum ,Öğrenciler biraz sonra kendilerini dersin akışına kaptırdılar. İkinci saatte ise hemen kaynaştılar. Dersin sonunda Yasmin’in saçlarını okşadım. Anne babasına selam söylemesini Almanca konuşarak istedim. Yüzüme baktı.Bembeyaz dişlerini göstererek gülümsedi ve aniden yanağıma bir öpücük kondurdu.
“Haydi inelim “ diye dürttü arkadaşım.” Hemen uyudun yahu.Sabaha kadar beşik mi salladın.”
Sayfa 3 Cevabım gülümsemek oldu.
Hastaneye girdik.Profesör arkadaşımın odasının kapısını çaldık. Derdimizi anlattık. Polikliniğe yönlendirdi bizi. “Film ve tahlil değerlerini alınca gelin , değerlendirmeyi o zaman yapalım.”
Saat dörtte elimizde sonuçlar,arkadaşımın odasındaydık.
İlk bakışta bir tuhaf oldu. Korktuk.Galiba…
“Hastaneye hemen yatırmalıyız seni. Zaman kaybetmeye gelmez. Durumun epey kritik.”
“Yarın geleyim” dedi arkadaşım.” Hazırlık yapayım.”
“Hayır, hayır. Hazırlık burada da yapılır.Sen yengeye telefon et.Telaşlanmasın. Yarın gelir,ne lazımsa getirir,bugün idare ederiz.”
Böyle bir sonuç beklemiyordum.Yasmin’nin numarasını da almamıştım. Şimdi arkadaşımdan ayrılsam hiç yakışık almazdı.Üstelik doktorumuzun bakışlarında ki hüzün yüklü anlam da hiç hoşuma gitmemişti.
“Ah Yasmin ah.Keşke telefon numaranı alsaydım.Şimdi beni vefasız sanacak,bütün güven duygularını kaybedecek.”
Yarın uğrarım diye teselli ettim kendimi…
Ama yarının telaşesi,bugünkünden de beter oldu.
Arkadaşımın hanımıyla koridorda sabırsızca bekleştik. Saatler sonrasında hıçkıra hıçkıra beraberce ağlaştık. Hayat sen nasıl bir şeysin böyle. Masal mı bu yaşananlar. Bir varmış bir yokmuş tekerlemesi gerçek mi? Elli altmış yılda bir arpa boyu yol mu gidilen…
Üçüncü gün Yasmin’le buluşacağımız kahveye geldim. Boştu. Alman turistleri sordum. Çalışanlardan birisi Yasmin’i tanıyıp tanımadığımı sordu.
“O benim canım kızımdı” dedim. “Nerde onlar,gittiler mi?”
“Seni çok bekledi. Önemli bir konu görüşecekmiş seninle.Bu sabah Almanya’ya uçmuş olmaları gerekiyor.Dur bir dakika! Sana bir pusula bıraktı.”
Küçük bir kağıt parçasına aceleyle birkaç cümle yazmıştı. “ Herr Yanar” demişti. “ Ben Türk olmak istiyorum.Bana yol göster.Seni çok seviyorum. Lütfen beni ara.”
Dünyalar benim oldu,telefon numarasını vermişti.
“Aramaz mıyım saçları boncuk örgülü kızım.Aramaz mıyım öğretmenliğimin en güzel anılarından birini oluşturan zenci Türk kızım.Aramaz mıyım canım.”
Telefonuma numarayı yazdım, aradım. Birkaç defa çaldı. Açıldı. “Hier schipricht Herr Yanar” dedim. Ahizeden bir sevinç çığlığı yükseldi. “Tanrıya şükür. Sizsiniz Herr Yanar.Ben Yasmin “
“Tanrıya şükür kızım “ dedim.